3 Mayıs 2015 Pazar

İTALYA'DAN NOTLAR (ROMA-NAPOLİ) BİR GEZİ HİKAYESİ -1-

              Öyle sıradan gezi hikayelerinden bahsetmeyeceğim burada. Şu saatte bilmem ne caddesine vardık... oradan bilmem ne bulvarından falanca heykelin önünden filan falan... sıkıcı bence. Aslında neler hissettiğimi paylaşmak istiyorum. İtalya. Bir fırsattı benim için. Belki hayatım boyunca bir daha göremeyeceğimi bilerek gitmiştim. O hissi unutmak mümkün değil. Ağzım açık her şeye bakabildiğim kadar çok ve derinden bakmak, adeta tekrar tekrar yaşamak istiyordum kısıtlı zamanları. Eğer elimde imkan olsa dondurur zamanı öyle gezerdim çizmeyi... yazık olmadı. Öyleyse donduralım düşünceleri ve yazıda kalsınlar. Kim bilir belki unutulur bir süre sonra...
       
            Avrupa denilince akla ilk önce gelen ülkelerden birisi İtalya. Medeniyet müzesi gibi. Tarih var her yerinde. Akdeniz ülkesi sonra, iklimi yakın bize. Antalya'ya daha yakın aslında. Mayıs ayında gitmiştim İtalya'ya. Gezerken pek hissetmedim aslında ama geri geldiğimde epey yanmıştı yüzüm, kollarım ve ensem. Aslında iklimler aynı ama kendi ülkenizde turist olamadığınız için çok yanmıyorsunuz sıcak olsa da. Turistlerle hep iç içe büyüdük Antalya'da. Onlara her zaman özenmişimdir. Hayatın acımasızlığı böyle bir şey işte. Binlerce kilometre uzaktan gelen yabancılar sizlerden daha fazla gezme şansına sahip coğrafyanızı ve vatanınızı... İtalya benim intikamım gibiydi. Ne de olsa ilkti. Ben de her anını yaşadım işte.

          İtalya'da dikkatimi ilk çeken şey insanların rahat ve umursamaz tavırlarıydı. Daha havaalanında başlıyor bu his insanda. Polisler, görevliler, havaalanı personeli hepsi öyle bir rahat ki; sinirlenmemek elde değil. Yani rahatlıkları ile sizi sinir ediyorlar. Ciddiye alınmayı beklemek çok büyük bir hata olur. İtalyanlar kendilerini bile ciddiye almıyorlar. İki sokak ötesinde bomba patlasa bu adamlar yerinden kıpırdamazlar. Siesta denen hayatı iplememe sanatı hakim her yerde. Ben orada bu siesta sürelerini öğrenmeye çalıştım ama çok zor. Zaten anlamaya da gerek yok. Her daim ense için bir bahaneleri var.

          Peki bu rahatı İtalyanlar neye borçlular? Vatikan'a. Yok şaka yapmıyorum. Din turizmi sayesinde İtalya ekonomisi çok canlı. Bu nedenle rahat olmalarını da çok yadırgamamak lazım. Her yıl gelen milyonlarca turist sayesinde İtalya'nın halen ekonomisi canlı. Sadece Vatikan yeter.

         İtalya da denize yakın yerlerde değil meydanlarda hayat olduğunu vurgulamak isterim. Bizim ülkemizde insanlar deniz kıyısında oturmaya, çay içmeye, denizi seyretmeye bayılırlar. Deniz kokusu bile bazen tek başına bizi mutlu etmeye yeter. O yüzden hep rahatlamak veya sosyalleşmek için deniz kenarlarını tercih ederiz. Fakat durum İtalya'da biraz farklı. İnsanlar cafeleri ve hatta daha fazla oranda meydanları seçiyor oturmak ve sosyalleşmek için. İlginç bir sokak kültürleri var. Her sokak sonunda mutlaka bir meydan var. Genellikle bu meydanlarda ama küçük ama büyük havuzlar var. İnsanlar bu meydanlarda oturup içiyorlar, gitar çalıyorlar, şarkı söylüyorlar, sohbet ediyorlar. Hayat buralarda devam ediyor.

        İtalya'da her yerde tarih var. Mesela bana çok ilginç gelen bir şey anlattılar orada; 200 yıllık bir parlamento binasını gezdik. İnsanlar çok rahatsızmışlar bu binadan. Çünkü en yenisi bin yıllık binalar yanında bu bina çok çok yeni kalıyormuş. Adamlar bu nedenle çirkin buluyorlar binayı, istemiyorlar. Tarih denilince Anadolu ile yarışma çabasında gibidir İtalya. Ancak şunu belirtmeliyim ki eserlerine son derece sahip çıkmışlar. Her yer bakımlı ve çok güzel. Bir yeri gezmek istediğinizde bilgi alabiliyorsunuz.

     İtalya'da sedan araba bulmak çok zor. Genellikle park problemi nedeniyle küçük ve hatchback arabalar tercih ediyorlar. Bu bana çok ilginç gelen diğer konu. İtalya'dan bahsediyoruz. Dünyanın bilinen en lüks arabalarının yapım merkezi. Ama adamlar bu konuda basitler. Bizde kocaman jiplerle hava atanlar geldi aklıma da... Komik milletiz vesselam...