3 Mayıs 2015 Pazar

İTALYA'DAN NOTLAR (ROMA-NAPOLİ) BİR GEZİ HİKAYESİ -1-

              Öyle sıradan gezi hikayelerinden bahsetmeyeceğim burada. Şu saatte bilmem ne caddesine vardık... oradan bilmem ne bulvarından falanca heykelin önünden filan falan... sıkıcı bence. Aslında neler hissettiğimi paylaşmak istiyorum. İtalya. Bir fırsattı benim için. Belki hayatım boyunca bir daha göremeyeceğimi bilerek gitmiştim. O hissi unutmak mümkün değil. Ağzım açık her şeye bakabildiğim kadar çok ve derinden bakmak, adeta tekrar tekrar yaşamak istiyordum kısıtlı zamanları. Eğer elimde imkan olsa dondurur zamanı öyle gezerdim çizmeyi... yazık olmadı. Öyleyse donduralım düşünceleri ve yazıda kalsınlar. Kim bilir belki unutulur bir süre sonra...
       
            Avrupa denilince akla ilk önce gelen ülkelerden birisi İtalya. Medeniyet müzesi gibi. Tarih var her yerinde. Akdeniz ülkesi sonra, iklimi yakın bize. Antalya'ya daha yakın aslında. Mayıs ayında gitmiştim İtalya'ya. Gezerken pek hissetmedim aslında ama geri geldiğimde epey yanmıştı yüzüm, kollarım ve ensem. Aslında iklimler aynı ama kendi ülkenizde turist olamadığınız için çok yanmıyorsunuz sıcak olsa da. Turistlerle hep iç içe büyüdük Antalya'da. Onlara her zaman özenmişimdir. Hayatın acımasızlığı böyle bir şey işte. Binlerce kilometre uzaktan gelen yabancılar sizlerden daha fazla gezme şansına sahip coğrafyanızı ve vatanınızı... İtalya benim intikamım gibiydi. Ne de olsa ilkti. Ben de her anını yaşadım işte.

          İtalya'da dikkatimi ilk çeken şey insanların rahat ve umursamaz tavırlarıydı. Daha havaalanında başlıyor bu his insanda. Polisler, görevliler, havaalanı personeli hepsi öyle bir rahat ki; sinirlenmemek elde değil. Yani rahatlıkları ile sizi sinir ediyorlar. Ciddiye alınmayı beklemek çok büyük bir hata olur. İtalyanlar kendilerini bile ciddiye almıyorlar. İki sokak ötesinde bomba patlasa bu adamlar yerinden kıpırdamazlar. Siesta denen hayatı iplememe sanatı hakim her yerde. Ben orada bu siesta sürelerini öğrenmeye çalıştım ama çok zor. Zaten anlamaya da gerek yok. Her daim ense için bir bahaneleri var.

          Peki bu rahatı İtalyanlar neye borçlular? Vatikan'a. Yok şaka yapmıyorum. Din turizmi sayesinde İtalya ekonomisi çok canlı. Bu nedenle rahat olmalarını da çok yadırgamamak lazım. Her yıl gelen milyonlarca turist sayesinde İtalya'nın halen ekonomisi canlı. Sadece Vatikan yeter.

         İtalya da denize yakın yerlerde değil meydanlarda hayat olduğunu vurgulamak isterim. Bizim ülkemizde insanlar deniz kıyısında oturmaya, çay içmeye, denizi seyretmeye bayılırlar. Deniz kokusu bile bazen tek başına bizi mutlu etmeye yeter. O yüzden hep rahatlamak veya sosyalleşmek için deniz kenarlarını tercih ederiz. Fakat durum İtalya'da biraz farklı. İnsanlar cafeleri ve hatta daha fazla oranda meydanları seçiyor oturmak ve sosyalleşmek için. İlginç bir sokak kültürleri var. Her sokak sonunda mutlaka bir meydan var. Genellikle bu meydanlarda ama küçük ama büyük havuzlar var. İnsanlar bu meydanlarda oturup içiyorlar, gitar çalıyorlar, şarkı söylüyorlar, sohbet ediyorlar. Hayat buralarda devam ediyor.

        İtalya'da her yerde tarih var. Mesela bana çok ilginç gelen bir şey anlattılar orada; 200 yıllık bir parlamento binasını gezdik. İnsanlar çok rahatsızmışlar bu binadan. Çünkü en yenisi bin yıllık binalar yanında bu bina çok çok yeni kalıyormuş. Adamlar bu nedenle çirkin buluyorlar binayı, istemiyorlar. Tarih denilince Anadolu ile yarışma çabasında gibidir İtalya. Ancak şunu belirtmeliyim ki eserlerine son derece sahip çıkmışlar. Her yer bakımlı ve çok güzel. Bir yeri gezmek istediğinizde bilgi alabiliyorsunuz.

     İtalya'da sedan araba bulmak çok zor. Genellikle park problemi nedeniyle küçük ve hatchback arabalar tercih ediyorlar. Bu bana çok ilginç gelen diğer konu. İtalya'dan bahsediyoruz. Dünyanın bilinen en lüks arabalarının yapım merkezi. Ama adamlar bu konuda basitler. Bizde kocaman jiplerle hava atanlar geldi aklıma da... Komik milletiz vesselam...
   

13 Ekim 2013 Pazar

TIBBİ SATIŞ TEMSİLCİSİ (TIBBİ MÜMESSİL-REPREZANT-MÜMESSİL-FİRMACI) FARKLI BİR PENCERE

  
       Aslında herkes bilir bu kavramın yada iş tanımının neyi ifade ettiğini. Sözlük tanımlarına gerek yok. Zaten amacımız farklı bir pencereden bakabilmek. Tıbbi Satış Temsilcisinin iş tanımı firma hedefleri doğrultusunda kendisine verilen hedeflere belirlenen zamanda ulaşmaktır. Farklı yapılabilecek daha belki bin tane tanım var fakat dediğimiz gibi buna gerek yok. Bakın ekşi sözlükte neler yazmışlar Tıbbi Satış Temsilcileri için:

     "Eczacılara ilaç aldırmaya da çalışırlar. büyük ıskontolar yaparlar. Klima, televizyon falan verirler .Gerçi firma verir bunları ama reprezantlar aracı olur.."
   
    "Gucci takım elbise giyip, ipek kravat takan ; ayaklarında yılan derisi ayakkabıları, ellerinde çantalarıyla önemli bir iş yapıyormuş edasıyla hastane civarında dolaşan; hocanın, asistanın yanına girdiğinde ise süt dökmüş kediye dönen ilaç tanıtan kişiler"

    "Doktor çocuklarının en sevdiği insanlardandır. Abuk sabuk hediyeler getirirler üzerinde ilaç ismi yazan havlularınız kalemleriniz defterleriniz olur. Yumurta şeklinde kalemliğiniz olur bu insanlar sayesinde. O siyah büyük çanta açıldığında içinden ne tür garip şeylerin çıkacağı hep merak konusudur"

    Bu ve buna benzer pek çok yakıştırmalı, ön hükümlü ve kinayeli yorumları ve eleştirel yaklaşımları beş yıllık Tıbbi Mümessillik kariyerim boyunca hep işittim. Bu arada acı olan yukarıda verilen bilgilerin maalesef doğru olmasıdır ki; kabullenebilmek asla mümkün değildir. İşin mide bulandıran kısmı insan sağlığı ile oynayan palyaçoların göstermelik bile olsa gözyaşlarının olmaması. Her sektör gibi İlaç sektörü de çok büyük bir yarış ve rekabet arenası. Asla küçük balık olmayı istemeyeceğiniz en acımasız sektörlerden birisi. Sektörde çalışanların üzerinde muazzam bir satış baskısı var. Buna en üst yönetici kademesi de dahil. Dışarıdan bakıldığında çok cazip gelen Tıbbi Satış Temsilciliği, hiç bir zaman içerisinde yer almayı istemeyeceğiniz sürprizlere gebe. Bu mesleği seçmek isteyen ve kariyer planlayanlar bu yazıyı tekrar tekrar okumalılar. Hayat her zaman tecrübelerden istifade etme imkanı sunar, elbette ki; sadece farkında olanlara. Gelin isterseniz anılarla biraz örneklendirme yapalım ve mesleğe biraz daha derinlemesine bakalım.

   Bir özel hastane koridorunda, üniversiteden sonra ilk iş deneyimine, 60 günlük bir at yarışı eleme usulü eğitimden sonra kavuşmuş körpe bir Tıbbi Satış Temsilcisi olarak beklerken ve kafamda kim bilir hangi soru işaretleriyle doluyken, dikkatimi Kardiyoloğun koridora kadar gelen cümlesi allak bullak etti: "Anneme yazmayacağım bir ilacı asla hastalarıma da vermem." Mükemmel!!! Tıbbi satış temsilciliği hayatım boyunca bu sözü asla unutmadım. Güvenmediğim hiç bir bilgiyi doktorlarla paylaşmadım. Bu sebeple Kardiyolog Mahir Beye teşekkürü bir borç bilirim. Ancak her doktorun bu yaklaşımda olduğunu söylemek -çok acı da olsa- biraz zor. Kendi aile bireylerinin yada sevdiklerinin tedavilerinde çok arka sıralarda tercih edeceklerini kendi ağızlarıyla söyledikleri pek çok ilacı ilk tercih olarak kullandıklarına çoğu kez şahit oldum. Neden mi? Aslında bunun pek çok nedeni var. Herkes tarafından bilinen, ilaç firmalarının çeşitli şekillerde teşvikleri bir numarada. Ancak tek neden bu değil. Mesela meslektaşından daha iyi olma çabası pek çok doktoru gereksiz ilaç kullanmaya sevk ediyor. Bazıları günceli takip edebilmekten çok uzak vs vs... Neyse amacımız doktorları eleştirmek değil. Sayıları her geçen gün azalsa da bu mesleğe kendilerini adamış yürekli, özverili insanlarla da tanışmış olmak benim için mutluluk verici.

    Bahsettiğim kardiyoloğun henüz meslek hayatımın başında bana kazandırdığı bu bakış açısı, işimi doğru yapmamda bana hep yardım etti. Sonunda bu işten ayrılmama neden olan da aslında bu dürüst yaklaşımdı. Eğer bu sektörde çalışıyorsanız ayağınızın altındaki halıyı dört tarafından tutmuş insanlarla eliniz kolunuz bağlı bir şekilde uzlaşmaya çalışırsınız ki; bunun tek yolu taviz vermektir. Bu mesleği başarı ile yapabileceğime inanan ve bana güvenen ilk bölge yöneticim Sn. Ali Emre KOÇAK her zaman şunu söylerdi: "Asla taviz vermeyin. Sürekli bir şeyler istenen adam olmayın. Çünkü sizden daha fazlasını verenler mutlaka olacaktır." Haklıydı. Tıbbi satış temsilcileri maalesef bazen firma stratejileri gereği bir elçi olarak, bazen de hür iradeleriyle taviz verirler. İşte bu yüzden ipin ucunu tekrar yakalayabilmek asla mümkün olmaz.
 
  Tıbbi satış temsilcileri sosyal insanlar olmaya zorlanan insanlardır??? Bu ne demek? Kitaba uygun gidersek ilaç firmaları sosyal yönleri aktif, analitik düşünebilen, problem çözme kabiliyetine sahip adaylar arasından eleman seçerler. Gerçekte olan şey ise Tıbbi satış temsilcilerinin seçilmek için olmadıkları gibi görünmeleri ve daha sonraki süreçte bu zorunluluğa uyma çabalarıdır. Bir diğer bölge yöneticim olan Sn. Vedat KARADAĞ; "İşe alım sürecini çok güzel yürüten adaylarla karşılaştım. Onların bu mesleğe uygun olmadıklarını anlamak gerçekten güç" demişti. Ekonomik sorunların hala ciddi seviyede olduğu ülkemizde, seçkin bir iş elde etme arzusu insanları, kendilerini olmadıkları gibi göstermek ve buna adapte olmak zorunda bırakmaktadır. Bu insanları suçlamak mümkün mü? Maalesef günümüz Türkiye'si istediğiniz ve sevdiğiniz işi yapabilme ve seçebilme şansı tanımamaktadır. Ben Türkiye'de iş yapış gereği olarak Tıbbi Satış Temsilciliği'nin, devlet güvencesi altına alınmadan ve gerekli kontroller tam olarak sağlanmadan gerçek manasıyla yapılabileceğine inanmıyorum. Yapılan iş sağlıklı bilgi aktarımı olarak tanımlanırsa eğer, Türkiye'de bir satış temsilcisinin bir doktora ayırdığı zaman ortalama 3-5 dk arası. Bunu sürekli poliklinik ortamında doktorlarla görüşme olarak sınırlarsak süre 0,5-1 dk kadar düşmektedir. Bu sürelerde hangi bilgiyi doktorlara sağlıklı bir şekilde ulaştırabilirsiniz? İşte tam bu yüzden artık önemli alan az sürede etkili çalışma teknikleri kullanmak ve akılda kalmaktır. Yani insan sağlığı yada doğru bilgi kimin umurunda? Önemli olan Satış-Pazarlama taktik ve stratejilerini düzgün kullanarak, size verilen hedefe ulaşmaktır. Bu nedenle tıp bilimi pek çok kez göz ardı edilmektedir. Evet maalesef gerçek budur. İlaç firmalarının kendi çalışanları için düzenlemiş olduğu toplantı, seminer ve eğitim organizasyonlarının yüzde doksanı satış-pazarlama odaklıdır. Tıbbi satış temsilcileri mesleğe başlarken edindikleri tıbbi bilgileri gün geçtikçe unuturlar. Sonunda pek çok temel bilgiden dahi mahrum kalırlar. Buna mecbur kalırlar zira sahada oynanan oyunun kuralları farklıdır. Bu sebeple ister istemez kendilerini başka alanlarda geliştirmek mecburiyetinde bırakılırlar.  

    Tıbbi Satış Temsilcilerinin maaşları -kendileri her ne kadar farklı söyleseler de- yaptıkları işe oranla düşüktür. Düşük olmak zorundadır. Çünkü tavşanın önünden havucu alırsanız asla koşmaz. Gerek görmez. Bu yüzden pirim esası vardır. Düşük maaş, yüksek pirim. Bu yarışta etik kurallar belirlenmemiştir. Uymanız gereken kurallar firmanız tarafından belirlendiği için aslında yok gibidir. Sektörü doğru düzgün kontrol eden bir mekanizma yok. Beş yıl süren meslek hayatım boyunca farklı üç firmada ve çok çeşitli bölgelerde çalıştım. Hiç bir zaman devlet tarafından bir kontrolle karşılaşmadım. Firmaların devlet tarafından kontrol edildiğini düşünebilirsiniz ki; doğrudur. Ancak oyun sahada oynanmaktadır. Sahada her  şey kitabından farklı uygulanmaktadır. Bunun sonucunda denetimden çok uzakta kendi başına buyruk bir yapılanma ve işleyiş söz konusu. Daha doğru bir söyleyişle oyunun kuralları yeniden yazılmış durumda. Vahim olan ise bu kuralların oyunun tarafları tarafından yazılmış olması. Dilerim bu problem en kısa zamanda devlet tarafından çözümlenir. Böylelikle bu mesleği şerefli ve dürüst bir şekilde yapan insanlar daha fazla töhmet altında kalmazlar. Saygın bir mesleğin adı daha fazla kirletilmez.

    Tıbbi Satış Temsilciliği mesleğini incelerken dikkat edilmesi gereken konulardan bir tanesi de mesai saatleridir. Mantıklı bir şekilde düşündüğümüzde mesai saatlerinin sektörün diğer iki sac ayağı olan eczane ve doktor mesai saatleriyle uyumlu olması gerekir. Kişilerin özel hayatlarını mesaileri için sarf etmeleri yanlış bir yaklaşımdır. Tıbbi Satış Temsilcisinden riayet etmesi beklenen mesai saati kavramı "başarıya ulaşmak için her zaman"dır. Çalıştığınız ürüne göre acil servis çalışmaları, hafta sonları doktor ve eczanelerle özel hayatta da zaman paylaşılması, perifer bölgelere zamanında ulaşmak için güne erken başlanması, evde olunması gereken akşam saatlerinde uzak mesafede olunduğu için otel konaklamaları Tıbbi satış temsilcisinin özel hayatını minimum seviyelere düşürmektedir. Bu durum Tıbbi satış temsilcisinin verimini artırmaktan öte azaltmaktadır. Türkiye'de çalışan her tıbbi satış temsilcisi bu nedenle ailevi ve psikolojik problemler yaşamaktadır. Zaten bu nedenlerle Tıbbi satış temsilciliği bir meslek olarak değil de bekarken yapılabilecek bir iş olarak görülmektedir.

     Tıbbi satış temsilcisinin yaşadığı en büyük sıkıntı ise işini kaybetme korkusudur. Bu işi yaparken çok sık duyacağınız şey verimli olmadığınız için işten atılma tehditleridir. Yöneticilerin her zaman kullandıkları basit korkutma aracı olarak düşünülebilir. İlaç sektöründe personel sirkülasyonu diğer sektörlere oranla daha fazladır. Bunun en büyük nedeni bu işe olan talebin fazla olması ve üniversitelerden sürekli olarak işsizler ordusunun toplum hayatına katılmasıdır. İlaç firmaları her ne kadar yetişmiş elemana değer veriyoruz deseler de bu doğru değildir. Tıbbi satış temsilciliği yaptığım dönemde bu işi gerçekten çok iyi yapan insanların değirmenlerde nasıl öğütüldüklerine şahit oldum. Kalanların büyük bir kısmı iş bulamama korkusu nedeniyle bu işi yapmaya devam ediyorlar. Her gün sektörde devam eden gelişmeleri korkuyla takip ederek. İnsanlar artık Tıbbi satış temsilciliğine bir meslek olarak değil geçici bir iş, bir basamak olarak bakıyorlar. Maalesef bu ortamda yanıldıklarını söylemek oldukça zor.

    Tıbbi satış temsilcilerinin en büyük sorunlarından bir tanesi de kalitesiz ve yetersiz yöneticiler tarafından idare edilmeleridir. Eski bir yöneticimin kendi evimin önünde arabasıyla pusuya yattığını ve mesai saatinden önce evden çıkıp çıkmadığımı kontrol ettiğine şahit oldum. Akşam ofiste hiç bir şey yokmuş gibi davrandı. Kendisini yönetmekten aciz insanlar tarafından yönetilmek kabus gibi. İlaç firmalarının yönetici yetiştirme anlayışları genellikle iyi satışçıları seçmek olduğu için sektörde hatalarla dolu bir yönetici ordusu vardır. İyi satışçının iyi bir yönetici olması her zaman asla mümkün değildir. İyi satışçıyı ödüllendirmenin yolu onu yönetici yapmak olmamalıdır. Zira yukarıda bahsettim; kapınızı gözetleyen bir yönetici olsa olsa kapıcı olur. Sonradan öğrendim ki bu yönetici şuan firmadan atılmış. Üç firmadan da kendi isteğiyle ayrılmış biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu durum onlar için daha içler acısıdır. Kendinizi adadığınız firmanız tarafından kapının önüne koyulmak. Dediğim gibi yönetici ile elemanın bu sektörde işleyiş açısından hiç bir farkı yok.

   Tıbbi satış temsilcileri sektöre ilk girdiklerinde bilgi bakımından çok yüksek donanıma sahiptirler. Bu bilgiyi sahada kullanmak için yer ve fırsat ararlar fakat bunu asla başaramayacaklardır. İşe ilk başladığım günlerde Devlet Hastanesindeki bir kardiyoloğa sabahın erken saatlerinde bir ziyaretimde yanında sadece bir dakika oturma fırsatım oldu. Buna da yeni olmam sebebiyle tahammül ettiğini sonradan öğrenmiştim. Kendisi çok iyi babacan bir doktordu. Beni sabırla dinledikten sonra "Evlat buna her zaman fırsat bulamazsın, ilk ve son olduğunu bil" demişti. O gün o saatten sonra insanda ne çalışma isteği kalır ne de heyecan. Dedim ya oyunun kuralları var. Sonraki çalışmalarımda bu doktorla iyi ilişkilerim oldu. Bazı firma temsilcileri tarafından etrafının nasıl sarıldığını öğrendim. Çok dedikodu vardı, uzak durmayı tercih ettim. İlk yıllarda çalıştığım kardiyologlardan mesleki olarak çok şey öğrendim. Aralarında halen görüştüğüm çok iyi insanlar var. Bilgilerinizi sıcak tutmanızı sağlıyorlar. Meslek hayatımda tıbbi bazı terimleri ilk defa benden duyan doktorlarla da karşılaştım. Bilginin sektörde ne kadar da anlamsız hale geldiğini bir kez daha anlamıştım. Sektörde kendisini soytarı olarak gören ve bununla gurur duyan firma temsilcileri de var. Bunlar doktorlarla geçirdikleri özel zamanları size böbürlenerek anlatırlar. Rekabet etmenizi istemezler. Doktorun her ihtiyacını karşılarlar ve size yaklaşmasını istemezler. Doktorla aralarındaki yazılı olmayan sözleşmelere riayet ederler. Firmalarının verdiği arabalarla ya da kredi kartları ve kıyafetlerle hava atmaya bayılırlar. Pek çoğunun üzerinden firma sponsorluğunu kaldırdığınızda bu insanlar sudan çıkmış balığa dönerler ve düşerler. Tıbbi satış temsilciliği işine girdiğinizde hayatınızda en az 3 basamak yükselme olacaktır. Bu durum aldatıcıdır. Altınızda elli bin lira değerinde araba, bin liralık takım elbiseler, güneş gözlükleri, ayakkabılar marka vb... Bu durum çoğu genç için hayatında atılmış güçlü bir adımdır. Ben firmada çalışmaya başlayana kadar bir arabam olmamıştı. Hayat standartlarımı çok yükselten bu işin hayal dünyasında kaybolmadığım için çok mutlu hissediyorum. Şuan sahip olduğum arabamın verdiği mutlulukla kıyaslanamaz bile.

   Aslında bahsettiğim bu problemlerin büyük bir kısmı diğer sektörlerdeki satış-pazarlamacılar için de geçerlidir. Arkadaşım Sn. Tayyar EVGEN de kısa süreli olarak bir içecek firmasında aynı iş tanımıyla çalıştı. Arada bir fark olmadığını birinci ağızdan bana nakletti. Yaşanan pek çok sıkıntı ortak. Özel sektörün maalesef henüz gerçek manada denetlenmediği ülkemizde bu tip sıkıntılar pek çok iş kolunda geçerli. Farklı olan dereceleri.

  Sonuç olarak eğer bu sektörde kariyer planlamalarınız varsa ve eğer bilgiler kulaktan dolma ise tekrar düşünün derim. Giden her şeyin telafisi var ancak geçen yılları geri alabilmek asla mümkün olmuyor. Eğer işsizlik nedeniyle sadece bir basamak olarak kullanmayı düşünüyorsanız çok dikkatli olmanızı tavsiye ederim. İnce bir çizgi üzerinde çok uzun süre devam edebilmek oldukça fazla enerji ister. Bu enerjinizi daha verimli iş sahalarında, daha mantıklı kariyer planlamalarıyla daha olumlu değerlendirebilirsiniz.

 Saygılarımla.            

6 Ekim 2013 Pazar

EŞSİZ BİR KÜLTÜREL TATİL: KAPADOKYA

KAPADOYA

 

Uzun zamandır merak ettiğim ve gitmeye bir türlü fırsat bulamadığım, Türkiye'nin en mükemmel doğal güzelliklerinde birisi olan Kapadokya'yı nihayet bu sene görme fırsatım oldu. Eşsiz güzellikte bir tatil deneyimi. İlk kez gittiğinizde mutlaka söyleyeceğiniz şey: "Bu zamana kadar neden gelmedim".

Tatil süresi çok kısa olsa da Kapadokya insanda çok güzel bir ruh hali oluşturuyor. Bu yüzden zamanım kısa, bu kadar kısa bir süre içerisinde Kapadokya'ya gitmek mantıklı mı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. 3-4 günlük bir tatil yeterli olacaktır. Bölgeyi tam anlamıyla gezip görmek için illaki bir tura yada organizasyona ihtiyacınız yok. İnternetten bölgeyle, ulaşımla, gezilebilecek yerlerle ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Kendinize uygun bir rota çıkartarak bölgeyi rahatlıkla gezebilirsiniz.

Gitmeden önce bölgenin coğrafi yapısıyla, yer altı şehirleriyle, Ihlara vadisiyle, meşhur balon turlarıyla, kalınabilecek otel yada pansiyonlarla ilgili bilgi alabilirsiniz. Ürgüp'te ve civarda kalabileceğiniz büyük oteller olduğu gibi küçük pansiyonlar ve mağara evler de mevcut. Eğer konforunuza düşkünseniz ve rutubet sıkıntınız varsa otelde kalmanızı tavsiye ederim. Ancak farklı bir deneyim yaşamak istiyorsanız mutlaka mağara evlerde yada bunlara benzetilen pansiyon yada konaklarda kalabilirsiniz. Şehir fırsatı yada gruponları takip ederseniz yılın her zamanı buralarda uygun fiyatlarla konaklayabilmek mümkün. Genellikle konaklamada oda kahvaltı seçeneği cazip. Çünkü sabah kahvaltısından sonra dışarıda olacağınız ve gezeceğiniz çok yer olduğu için yemek ihtiyacınızı aperatif bir şekilde yada dışarıdaki restoranlardan rahatlıkla karşılayabilirsiniz. Benim tavsiyem sırt çantanıza birer sandviç ve meyve almak olacaktır. Zira gezmeye doyamayacaksınız. Hele biraz da tarih merakı varsa. 2 gecelik bir tatilin her şey dahil (balon turu-ulaşım-yeme-içme) kişi başı ortalama fiyatı 300-350TL arası.

Bölgede pek çok yeraltı şehri ve mağaralar bulunuyor. Bunlarla ilgili küçük araştırmalar yapmak bölgeyi gezerken size faydalı olacaktır. Çünkü gezeceğiniz yerlerde bilgi alma imkanınız kısıtlı. Bazı yerlerde tabelalar var fakat bilgi edinmeden sadece mağaralara bakmak ve geri dönmek olur ki bundan zevk almayacaksınız.

Geziye öncelikle Ihlara vadisinden başlayabilirsiniz. Vadi içerisinde yürüyüş parkuru bulunuyor. Eşsiz güzelliği ile doğa sizi kucaklıyor. Tertemiz havası ve vadinin içinden geçen buz gibi suyu insana huzur veriyor. İnsanoğlunun en eski yerleşkelerinden birisi. Aşağıda gözleme yemek ve çay içmek mümkün. Bir gününüzü buraya ayırmanızı tavsiye ederim.



 IHLARA VADİSİ GİRİŞ-YUKARIDAN GÖRÜNÜM
 
 

 

 

 

 

 

ÇAY-GÖZLEME KEYFİNİZİN ŞİRİN MİSAFİRLERİ

IHLARA VADİSİ PLANI





Göreme açık hava müzesi görülmesi gereken en önemli yer. Peri bacalarını ve pek çok mağaradaki eski yaşam belirtilerini şaşkınlıkla izleyeceksiniz. Yer altı şehirlerine kurulan sistem ve düzen sizleri hayrete düşürecek.

 

 

SU OLUĞU

YER ALTI ŞEHRİ GİRİŞ KAPISI

ÇOK SAYIDA YER ALTI ŞEHİRLERİ MEVCUT


Gelelim Balon turlarına. Kapadokya'ya eğer balon turu yapmayacaksanız gitmeyin derim. Anlamı olmaz. Güneşin doğuşuna harika bir şekilde şahitlik edebileceğiniz bir doğa harikası olaya, balonda olmanın heyecanını eklerseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. Gün sonunda güneşin batışının güzelliğine seyir tepesinden şahitlik ederek gününüzü sonlandırmayı unutmayın.


BALON TURU

 HARİKA MANZARA
 
GÜN DOĞARKEN KAPADOKYA BALON TURU
 
 
 

SİMİT SARAYLARI-SİMİT KAFELER (AÇILIŞ-SORUNLAR-İŞLEYİŞ) SİMİT SARAYI AÇMAK MANTIKLI MI? NE YAPMALIYIM?

 Kahvaltılarımızın Kültürel Bir Parçası "Simit"
Kimilerine Göre "Susamlı Halka"
 Simitle Birlikte Her Simit Kafede Farklı Çeşitleriyle Yer Alan Tatlı Seçenekler
Börek, Poğaça ve Açma Çeşitleri Simit Kafelerde Menülerde Yer Alıyor


Türkiye'de her geçen gün artan bir ivmeyle, her mahallede ve sokakta simit kafeler açılmaktadır. Ülkemizde yaygın olan bir kanıyla, "Kalabalık varsa para kazanıyordur" mantığı ile peş peşe girişimcilerin gözdesi oldular. Sabahları insanların kuyruk olduğu simitçiler yeni bir iş alanı arayanların iştahını kabartıyor.

Peki gerçekten insanların söylediği gibi simit sarayları çok para kazanıyorlar mı? Hemen akla gelen cevap "Bu kadar kazanmasalar her yerde açarlar mıydı?" Bu durumu biraz inceleyelim isterseniz. Simit Kafe olarak bir mekan açmak istediğinizde üç alternatifiniz var:

1) İlk olarak daha önceden faaliyette bulunan bir simit kafeyi devir alabilirsiniz.
2)İkinci seçenek Türkiye'de zaten faaliyet gösteren bir markadan franchise alabilirsiniz.
3)Kendiniz her şeyiyle yeni bir kafe açabilirsiniz.

Bir Simit Kafe Tezgahı


İlk seçenek ile başlayalım incelemeye; Eğer seçiminiz birinci seçenekse, iyi bir analiz yapmanız gerekiyor. Devir alacağınız yerin sahibi tarafından neden devir edilmeye çalışıldığını iyi araştırmalısınız. Bu işi kendisine meslek edinmiş olan insanlar var. Ucuza yapıp devrederek para kazanmaya çalışıyorlar. İkinci olarak, zarar eden bir işletmeyi satın almak istemezsiniz. Bir işletmeyi devralmayı düşündüğünüzde unutmayın ki; hareket alanınız her zaman kısıtlı olacaktır. En azından başlangıç aşamasında. Zira alışılagelmiş bazı şablonlardan kurtulmanız zor olacaktır. Müşterilerin alıştığı bir işleyiş vardır ve düzenin değişmesi her zaman birilerini rahatsız eder. Bunu aklınızdan kesinlikle çıkarmayın. Genellikle işten anlamayanlar uzak dursun şeklinde bir kabulleniş vardır. Fakat şunu kesinlikle belirteyim simit işinden anlamak diye bir şey söz konusu değildir. Birazcık kafanızı çalıştırırsanız bu işi kolaylıkla kavrayabilirsiniz. Neticede simiti yada poğaça ve açma çeşitlerini siz yapıyorsanız zaten bu işin ustasısınız demektir. Ancak bu işle ilgilenen insanların büyük bir bölümü usta değillerdir. Simitin nasıl yapıldığını sonradan öğrenmiş insanlardır. Bunu öğrenmek için artık çok çaba harcamanıza gerek yok. İnternet elinizin altında. Geniş bilgiye ulaşabilirsiniz. Buradan şu sonucu çıkartabiliriz: Eğer bir simit kafe devralıyorsanız ve unlu mamullerden anlamıyorsanız

Size bir simit ustası gerekli!!!

İşte sıra geldi en hassas konuya. Simit Ustası!!! Şimdi kulaklarınızı iyi açın bence. İyi dinleyin yani. Simit ustaları aynı diğer unlu mamüller ustaları gibi, genellikle üç kağıtçıdırlar. Kendilerine olan zorunluluğu anladıkları anda her yerleri oynamaya başlar. Para istenir, zam istenir, telefonlar kapatılır, işe gelmezsem tehditleri başlar, ürünü yakar, bilerek bozuk çıkartır, gibi gibi pek çok problemle işinizi aksatmak ve bunu kendi menfaatine çevirmek için her şeyi yaparlar. Buna mutlaka hazır olun. Eğer simit ve unlu mamulleri kendiniz yapmayacaksanız ustaya bel bağlamayacağınız alternatifleri düşünmek bence daha faydalı.

Bu durumda karşımıza hemen ikinci seçenek gelmektedir. Türkiye'de faaliyet gösteren markalardan franchise alabileceğiniz ikinci seçenek. Bu markalar içinde dünya çapında çalışan markalar da yerel lokasyonda çalışan markalar da tercih edilebilir. Dünya ve Türkiye çapında faaliyet gösteren markalardan alacağınız franchise modellerinde masraflarınız biraz daha fazla olacaktır. Çünkü bu markalar kendi kriterleri dışında hareket etmenize müsaade etmezler. Kafenin tasarımından konumuna, gelen ürün çeşitlerine kadar en ayrıntılı detaylara kadar bazı prosedürleri vardır. Bu durum zorlayıcı ve bağlayıcı olabilir. Ancak olumlu yanı ise ustaya ihtiyaç duymamanızdır. Bütün ürünler size dondurulmuş olarak gelir. Sabah erken saatlerde kendiniz dahi bu ürünleri sizlere eğitimi verilen şekilde ve koşullarda uygun fırında pişirebilir ve müşterilerinize servis edebilirsiniz. Franchise seçeneği sizi aynı zamanda fazla işgücü harcanmasından da kurtaracaktır. Daha az işçi ile çalışabileceksiniz. Dükkanınıza giren ve çıkan ürünleri daha sağlıklı kontrol edebilirsiniz. Ayrıca yukarıda incelediğimiz ilk seçenekte geçerli olan toptan ürünlerin alınması(imalatta kullanılacak un-şeker-susam-damla çikolata vs) ve takibi işinden de kurtulmuş olacaksınız. Zira bu işlerin takip edilmesi başlı başına bir elemana ihtiyaç gündeme getirmektedir. Kurumsal firmaların bu konuda satın alma ve depolama gibi departmanları bulunmaktadır.

Bazı firmalar franchise konusunda biraz daha esnekler. Bu bağlamda bu firmaları tercih ettiğiniz takdirde sizlere sadece ürün desteği sağlayabilirler. Böylelikle istediğiniz konumda ve özelliklerde bir simit kafe açabilir, her şeyi istediğiniz gibi dizayn edebilir, dilediğiniz ismi verebilir ve bu markadan sadece ürün desteği alabilirsiniz. Bu şekilde çalışan ve bu işten güzel kazanç sağlayan örnekler mevcuttur.

Gelelim üçüncü ve son seçeneğe; yani her yönden yeni bir simit kafe açmaya. Öncelikle şunu belirtelim bu seçenekte de iki yol olduğunu ve bunların ikisini de yukarıda açıkladığımızı hatırlayalım. Yani yeni açacağınız simit kafede ya usta ile çalışıp imal edeceksiniz ya da hazır ürünler alıp satacaksınız. Öyleyse üçüncü seçeneğin farkı nedir? dediğinizi duyar gibi oluyorum ki haklısınız; fark şu: yeni bir kafe açmak öncelikle diğer iki seçenekten daha ekonomik olabilir. Yani iş yaptığınız çevrenizden gerekli olan malzemeleri daha uygun fiyata mal edebilirsiniz. İkinci olarak da yeni kafe açmak demek oyunun kurallarını tamamen siz belirleyeceksiniz manasına gelir ki büyük avantaj sağlar. Çalışan kadronuzu ve ekipmanlarınızı kendiniz hazırlarsınız. Açılış ve kapanış saatlerini siz belirlersiniz. Menüyü kendi konumunuz ve müşteri beklentilerinize göre düzenleyebilirsiniz. Akşamları yan ürünler ile kafenizdeki seçenekleri zenginleştirebilirsiniz, ayrıca ilerde işleriniz iyi giderse güzel bir fiyata kafenizi eğer arzu ederseniz karlı bir biçimde devredebilirsiniz. Bunu hemen belirteyim ki ilk iki seçeneğe göre kar oranınız daha yüksek olacaktır.

Simit işine girerken önümüzde yer alan seçenekleri inceledikten sonra- yukarıda bazılarına kısaca değindiğim- karşılaşabileceğiniz sıkıntılara bir göz atalım.

* Simit Ustası   

Simit Ustası, eğer kendi imalathaneniz olacaksa en önemli çalışanınız olacaktır. Türkiye'de bu işi yapanlar genelde usta-çırak ilişkisi içinde yetişmektedirler. Bu işin bilinen bir okulu yok. Unlu mamuller ustaları genelde daha sonradan belirli bir branşta uzmanlaşarak işe devam ediyorlar. Uzmanlık alanlarına ve ustalıklarına göre değişmekle birlikte 50-100TL arasında ortalama yevmiyeleri var. Bazı ustalar çıkardıkları mal sayısına göre çalışırken, kimileri de saatli olarak çalışıyorlar. Gece çalışan ustalar sadece gündüz çalışanlara göre daha yüksek ücret alıyorlar. Bu işi yaparken bir ustaya ihtiyaç duymanız sizin en büyük dezavantajınız. Mesela hastalandığında, çok önemli bir işi olduğunda veya bir sıkıntısı olduğunda elinizin altında ya güvenilir bir ikinci ustanız olmalı size bu ara günlerde kesin yardım edecek, veya kafenizde iki usta çalıştırmalısınız. Bu durumda usta masrafınız iki kat artacak demektir. Zaten mayalı mal da yapacağınız için böyle bir durumda simit ve mayalı ustası olarak iki ustayla çalışmak mantıklı. Ancak tekrar söylüyorum kazandığınız parayı ustalara verdiğiniz takdirde gelirinizin düşeceğini unutmayın. Ayrıca ustanın size tek maliyeti yevmiyesi değil. Sigorta ve yeme içmeyi de dahil ediniz. Elinizin altında her zaman yedek ustalar bulundurmayı kesinlikle ihmal etmeyin. Her zaman ustaların camiasından arkadaşlarınız olsun. Büyük emeklerle açtığınız işyerinizi sizin elinizde olmayan nedenlerle sekteye uğratmalarına müsaade etmeyin. Bu konuda işverenler farklı metotlar kullanmaktalar. En yaygın olanı içeride para tutmaktır. Zira usta alacağı para olduğunu bildiğinde daha az sorun çıkartacaktır. Ayrıca aniden işi bırakmalarını da bir nebze olsun önlemiş olursunuz.

* Kalfa Çırak

Simit ustalarının yanında mutlaka çırakları vardır. Zira dediğimiz gibi kaprisli insanlardır. Un çuvalını açmak, hamur yoğurmak, yumurta kırmak, hazır simitleri fırına taşımak, fırındaki ürünleri çevirmek bu kalfa ve çırakların işidir. İşte size bir ek maliyet daha. Kalfa veya çırak için bir yevmiye+sigorta+yeme içme. Unutmayın her çırak yada kalfa usta olmak için çalışmaktadırlar. İşi öğrenmeleri sizin için hem avantaj hem de dezavantajdır. Sürekli olarak zam beklentisi olacaktır. Ustalar bu yardımcıları olmadığında kapris yapacakları için, bu konuda da hazırlıklı olmakta fayda var.

* Kafede Çalışan Diğer Personel

Simit kafede çalışacak personel sadece ürünün imalatıyla sınırlı değil. Yapılan ürünlerin satılması daha doğrusu hizmet işi başlıyor daha sonra. Kafenizin büyüklüğüne ve iş hacmine göre değişmekle birlikte tezgah elemanına kesinlikle ihtiyaç duyacaksınız. Ürünlerin müşteriye tanıtılması, seçilmesi, hazırlanması ve paketlenmesi. Bu elemanlarınızı hızlı ve pratik kişilerden seçmelisiniz. Ayrıca güler yüzlü ve ağzı laf yapan çalışanlar olmalıdırlar. Hiç kimse sabah erken saatte karşısında asık suratlı bir tezgahtar görmek istemez.

Kafede simitin dışında ek kahvaltılıklar da hazırlayacak ve müşterilere servis edecekseniz(kahvaltı tabağı, melemen, sahanda yumurta, omlet, krep vb.) bir mutfak personeline ihtiyaç duyacaksınız. Bu personeli mutlaka daha önce mutfakta çalışmış insanlar arasından seçiniz. Bu işin en önemli tarafı lezzetli tatları hızlı bir şekilde servis edebilmektir. Yoksa mutfakta kriz yaşarsınız. İşin en yoğun zamanında mutfakta işler aksarsa, müşterileriniz bir daha mekanınıza gelmekte tereddüt edebilirler.

Gıda sektöründe iş yapmak istiyorsanız mutlaka temiz bir mekan açmalısınız. Hele bir de imalathaneniz varsa... İmalathanenin her gün mutlaka tertemiz olması gerekir. Müşteriye imalathanesini 24 saat kamerayla gösteren işletmeler bu konuda her zaman bir adım öndedirler. Zira hepimiz içimize sinen temiz ürünler tüketmek isteriz. Bu konuda şüphelere ve söylentilere asla taviz vermeyiniz. Temizlik elemanı sizin vazgeçilmeziniz. Bu elemanı mutlaka genç seçiniz. Zira kafenizin görünüşünü ona emanet edeceksiniz. Bu personelinizin kılık kıyafet ve kullandığı temizlik malzemelerine ayrıca özen gösteriniz. Unutmayın! Müşterileriniz kirli bir çalışanın yaptığı temizliği yadırgayacaklardır.

Kafenizde ihtiyaç duyacağınız bir diğer personel servis elemanlarıdır. Unutmayın simit işinde para kazandıran müşteri masada oturan ve sizin mekanınızda vakit geçiren müşteridir. Paket alıp giden müşterileriniz kafenizde en fazla 5dk geçirirler ve algıları daha zayıftır. Cironuza katkıları düşüktür. Ancak masa müşterileriniz bazen günün tamamını kafede geçirebilirler. Onların algıları daha açıktır ve cironuza katkıları da fazla olacaktır. Bu sebeple onlarla diyaloğa girecek olan servis elemanlarınızı dikkatli seçmelisiniz. Eğer turizm bölgesinde yaşıyorsanız işiniz daha kolay olacaktır. Zira yetişmiş servis elemanı konusunda sıkıntı çekmezsiniz. Hız sizin için her zaman önemli. Uyuşuk ve kaytaran elemanlara asla taviz vermeyin. Müşterilerle olması gereken konuşma şekilleri konusunda onlarla açık şekilde konuşun ve beklentilerinizi net bir şekilde ifade edin. Müşterinin her zaman haklı olduğu gerçeğini özümsemiş bir kadroyla çalışmak sizi işlerinizde başarıya ulaştıracaktır.

Simit kafelerde personel çok hızlı değişir. Bunun nedeni hiç kimse hayatını sonuna kadar böyle bir işte çalışmak istemediği içindir. Bu konu son derece önemlidir. Elemanlarınızı çok fazla değiştirmek müşterinizin hoşuna gitmeyecektir. Çünkü biz millet olarak tanınmaktan hoşlanırız. İlgi bekleriz. Her gün gittiğimiz bir mekanda daha fazla ilgi bekler sosyal ilişkiler kurarız. Bu nedenle personelinizle her zaman mesafeli ancak iyi ilişkiler kurun. Bu işe devam edecek kemik kadro oluşturmaya çalışın. Kafenizin kilit noktalarındaki personelinizi daha kalifiye ve güvenilir seçerek daha iyi çalışma koşulları sağlayın. Böylelikle bazı elemanlarınızdan yana sıkıntılar yaşasanız da kurduğunuz yapının iskeletini sağlama almış olursunuz.

* Mal alımı, Stok Takibi 

Eğer simit kafenizde ürünleri kendiniz imal edecekseniz mutlaka mal alımı yapmak ve stoklamak zorundasınız. Genellikle bu alımlar haftalık olarak yapılır. Hem takibi kolaydır hem de maliyetler açısından daha düşük meblağlarla işi çevirirsiniz. İş yerinin gücüne göre bu alımlar aylık yada daha uzun zaman dilimleriyle de yapılabilir. Tabi burada gıda işi yaptığınızı ve tazeliğin çıkartacağınız ürünlerde etkili olduğunu unutmayın. Mesela sebze, meyve, peynir, et ürünleri gibi ürünlerde alım aralıklarını en düşükte tutmak zorundasınız. Kar amacı güden bütün işyerlerinde olduğu gibi simit kafelerde de mal alımını birden fazla firmadan yapmak mantıklıdır. Kaliteyi uygun fiyata almak prensip olmalıdır. Bu konuda çalışabileceğiniz pek çok toptancı var. Önemli olan anlaştığınız fiyattan malların size fatura edilip edilmediğini sürekli kontrol etmektir. Eğer bu faturalar olağan şekilde gelmeye devam ederken sıkılıp kontrolü elden bırakırsanız büyük sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Bu konuda yapılabilecek en doğru şey kontrolü ele almaktır. Zira kimse malınızı sizin kadar iyi takip etmez. Küçük paraların döndüğü simit kafelerde kuruşların çok değerli olduğunu sakın aklınızdan çıkarmayın.

Stok takibi konusunda geliştirilen çok çeşitli programlar var. Bunlardan faydalanabilirsiniz. Ancak imalat yapılan bir yerde ölçüyü tutturmak çok zor olacaktı. Çünkü işiniz büyük ölçekli malzemelerle olacaktır ve bu malzemeler açık kullanılmaktalar. Yani çuvalla gelen unun, susamın, tuzun, kiloyla gelen çikolatanın, kaşarın, peynirin, kıymanın ürün yapılırken kullanılan miktarını hesaplamak çok zordur. Burada tavsiyem gene stoklarınızı kendinizin takip etmesidir. Bir çuval unla ne kadar simit yada poğaça yapılabileceğini kestirebilirsiniz. Mesela bir çuval susamla ne kadar simit çıkacağı ortalama bir sayı verecektir. Günlük satılan mamullerinizi mutlaka not alın. Cironuzla mamullerinizi günlük olarak karşılaştırın. Böylelikle işinizle ilgili düzenleme yapma ihtiyacı olup olmadığını belirleyebilirsiniz.

Toptancılarla peşin yada veresiye çalışabilirsiniz. Bu durum biraz ticari anlayışla ilgili. Ülkemizde hiç kimse sıcak parayı elden çıkarmayı sevmemekte. Bu durum aslında yanlıştır. Eğer peşin çalışırsanız hesaplarınız her zaman doğru sonucu verecektir. Karınızı daha net ölçebilir ve bazı olumsuzluklardan kendinizi koruyabilirsiniz. Toptancı karşısında elinizde daha iyi kozunuz olur. Ancak malzemelerinizi veresiye alırsanız hem takibi zor olacaktır hem de sürekli olarak borç hanenizde rakam göreceksiniz. Tercih sizin. Ancak kesinlikle unutmayın bir malı alırken kazanırsınız!

* Seçeceğiniz İşyeri

Simit kafe açarken seçeceğiniz işyeri kesinlikle çok önemlidir. Eğer dükkan kendinize aitse hiç bir sıkıntı yoktur. İskanda bacası da varsa tadından yenmez. Ancak eğer kiralık bir dükkanda iş yapacaksanız işiniz biraz zor ve dikkat etmelisiniz. Öncelikle dükkan sahibiyle anlaşma yapmadan önce belediyeden dükkanın durumunu mutlaka kontrol edin. İmalat alanının yönetmeliklere uygun olup olmadığına bakın. Baca sıkıntısı var mı yok mu? Eğer apartman altında iseniz binadan yana problem olup olmadığına dikkat edin. Eğer dükkanınız apartmanın ortak kullanım alanına müdahale ediyorsa kesinlikle problemle karşılaşırsınız. Bunun için apartman sakinlerinden noter onaylı muvafakatname almayı sakın unutmayın. Verilen sözler uçar. İnsanlar ileride sizden şikayetçi olduklarında kanunlar sözlerle yürümez aklınızdan çıkartmayın. Her şeyi hallettikten sonra sıkıntı yoksa dükkan sahibi ile kontratınızı yapabilirsiniz. Burada süreyi uzun tutmayı unutmayın. Kurduğunuz düzeniniz ertesi yıl tehdit altında olmamalı. Yapacağınız kontrata mutlaka zam oranlarınızı yazın. Dükkan sahibinin gereksiz zorlamalarıyla başınız ağrıyabilir. Kontrata mutlaka devir hakkı koydurun. İleride önünüze çok karlı teklifler gelebilir. Dükkan sahipleri bu durumda sıkıntı yaratıp menfaatçi tavırlar sergilerler. Dükkan sahipleri her zaman devir hakkı vermek istemez. Böyle durumlarda o dükkandan başka seçenekler sizin için daha iyi olacaktır. Gereksiz maceralara atılmayın. Seçtiğiniz dükkana yakın yerde simitçi yada fırın olmaya müsait yerler varsa yada halihazırda simitçi yada fırın varsa iki kere düşünün. Rekabet seçeneklerini ve kar-zarar dengesini iyi gözetin.

* Kanunlar ve Yükümlülükler

Simit kafe açarken kulaktan dolma bilgilerle hareket etmeyin. Konuyla ilgili kanunları mutlaka bilin. Yerine getirmeniz gereken şartlar az değil. Bunun için iyi araştırma yapın.
İl Gıda Tarım Müdürlüklerinden
Bağlı olduğunuz Belediyeden
Muhasebecinizden
konuyla ilgili ayrıntılı bilgi alın. İşe başladıktan sonra karşınıza sürpriz cezalar ve yaptırımlar gelmesin. Baca Temizliği, Dükkan ilaçlamaları, stopaj, vergiler, yazarkasa kaydı, faturalar, ruhsat, gıda tescil belgesi, gibi konularda mutlaka araştırma yapın ve neler gerekli olduğunu bilin. Sigortasız işçi çalıştıramayacağınız için tüm hesaplamalarınızı dikkatli yapın. Her mükellef yeni çıkan kanun ve yönetmelikleri bilip uygulamakla yükümlüdür. Bu işleri düzgün takip etmeniz gerekmekte.

Simit kafeler maliyeti yüksek işletmelerdir. Tüm zorunlulukları yerine getirdiğinizde kar getirip getirmeyeceği tartışılabilir. Bu konuda yer, mekan, lezzet, müşteri memnuniyeti, iş yapış tarzı, ürün skalası vb. pek çok değişken etkilidir. Önemli olan dikkatli hesap yapmadan her işe olduğu gibi bu işe de girmemektir. Elbette ülkemizde sevilen bir yiyecek olan simit önemli bir sektör haline gelmiştir. İşi doğru yaptığınız takdirde güzel paralar kazanmak mümkün.

2 Eylül 2012 Pazar

Belarus'ta Bir Köy: "Dudutki"

Belarus (Beyaz Rusya) 

                                                             Belarus-Dudutki Köy Evleri


                                                   Belarus-Dudutki Demir Ocağı (Nal Döverken)


                                               Belarus-Dudutki Demir Ocağı


   Belarus-Dudutki Demir Ocağı - Fırın


   Belarus-Dudutki Demir Ocağı


 Belarus-Minsk Şehir Merkezi


 Belarus-Minsk Eski Şehir Gece Manzarası


 Belarus-Minsk Eski Şehir Svisloç Nehri Gece Manzarası


 Belarus-Minsk Şehir Merkezi Gece Manzarası


 Belarus-Minsk Şehir Merkezi


  Belarus-Minsk Şehir Merkezi


  Belarus-Minsk Şehir Merkezi


 Belarus Nesvij

Belarus(Beyaz Rusya)'ta Bir Köy: "Dudutki" 


       Belarus, dünyada ve Türkiye'de çok fazla tanınan bir ülke değil aslında. Kendi içine kapanık bir halkı ve yönetimi bulunuyor. Daha doğruyu söylemek gerekirse "yöneticisi" dememiz gerekiyor. Küçük bir köy Dudutki. Belarus'a seyahat eden pek çok kişiyle konuştum ancak ne kadar acı ki hiç birisi burası hakkında bilgiye sahip değil. İki sene önce Dudutki ile ilgili bilgiye sahip olmak da kolay değildi. Şimdi yeni yeni özellikle Rusça dilinde yayınlanmış bilgi bulunuyor. Belarus kökenli, Dudutki'ye ait bir internet sitesi de açılmış durumda.  Yolunuz bir gün Belarus'a düşerse bu şirin ve güzel köyü mutlaka ziyaret edin.
Dudutki ile ilgili yazımı tamamlar tamamlamaz ekleyeceğim.